2013 FAALİYET RAPORU
PDF BNP PARIBAS GRUP İLETİŞİM ENGLISH

YÖNETİM KURULU BAŞKANI'NIN MESAJI

2013 yılında iş kollarımızdaki altyapı ve şubeleşme çalışmalarımızı sürdürürken, daha etkin ve verimli bir organizasyon oluşturma konusunda adımlar atılmış bulunmaktadır.

Değerli hissedarlarımız, müşterilerimiz ve çalışanlarımız,

Çağdaş ekonomi tarihinde finansal piyasaları dünya ölçeğinde durma noktasına getiren en büyük dalgalanma olarak tarihe geçen 2008 küresel krizi, 2013 yılında yeni bir eşiğe ulaşmış bulunmaktadır. Gelişmiş ekonomiler beş yıldır ilk kez krizden çıkışın sağlıklı ve sürdürülebilir sinyallerini verirken, gelişmekte olan ülkelerdeki görece güçlü performans yılın özellikle ikinci yarısında yerini belirsizliklere ve dalgalanmalara bırakmıştır.

2013 yılının Mayıs ayında Fed’in tahvil alım programını sonlandırabileceğine ilişkin açıklamaları, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarına neden olmuş, bu durum ise bu ülkelerin para birimlerinin değer kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.

Bir süredir zayıf seyreden küresel ekonomik faaliyetin bir sonucu olarak emtia fiyatlarında düşüşler gözlenmiş, dünya genelinde enflasyon düşük seyretmiştir. Ancak son dönemde sermaye hareketlerinde gözlenen dalgalanmalar beklentileri olumsuz etkilediğinden dünya genelinde enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir baskının oluşabileceği tartışılmaya başlanmıştır.

Varlık alımları programı ve ABD ekonomisi

ABD’de beş yıldır devam eden varlık alımları programı (QE), ekonomideki iyileşmenin temel güç odağı olmuştur. Fed, geride bıraktığımız beş yıllık süreçte para arzını 2 trilyon dolara yakın artırmıştır. 2014 yılı Ocak ayında %6,6 mertebesinde olan işsizlik oranın da gösterdiği gibi bu artırım ABD ekonomisini rahatlatmış ve yeni istihdam olanaklarının sürdürülebilir bir şekilde yaratılmasına imkan sunmuştur. Diğer taraftan 2013’ü geride bıraktığımız bugünlerde %1,5 seviyelerinde seyreden enflasyon seviyesi, bazı ekonomistlerin para arzı artışının yüksek enflasyona neden olacağına ilişkin endişelerinin de gerçekleşmediğini göstermektedir,

2014’te ABD ekonomisini bekleyen en kritik süreç QE politikasından çıkış olacaktır. Federal Açık Piyasa Komitesi 29 Ocak 2014 tarihli toplantısında aylık varlık alım miktarını 10 milyar dolar daha azaltarak 65 milyar dolara indirmiştir ve bu indirimlerin yıl sonuna kadar dilimler halinde azaltılarak tamamlanması öngörülmektedir. Fed, QE’den çıkışı piyasalara alarm sinyalleri göndermeden gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. 2014 yılında gelişmesi beklenen bu süreç küresel ekonominin olduğu kadar Türkiye ekonomisinin de seyri açısından belirleyici unsurlardan biri olabilecektir.

AB28’de %1 büyüme

Avrupa, 2013 yılında durgunluktan çıkışın güçlü sinyallerini vermiş bulunmaktadır. 2014 yılı Şubat ayında açıklanan Eurostat verilerine göre Euro bölgesi’nde GSMH 2013 yılında %0,5 (2012:%-0,7), AB28 alanında ise %1 (2012:%-0,4) artmıştır. Aynı dönemde enflasyon Euro bölgesinde %0,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu iyimser tablo en önemli ticaret ortağımız Avrupa’da ekonomik toparlanmanın başladığını ortaya koymaktadır.

Önümüzdeki dönemde, Avrupa Merkez Bankası (ECB)’nın atacağı adımlar Euro Bölgesi’nin durgunluktan uzak tutulması adına önem taşıyacaktır. Konvansiyonel para politikası silahını kullanarak bugüne gelmiş olan ECB geleneksel olmayan bir yaklaşımı uygulamak adına öncelikle üye ülkeler arasındaki görüş farklılıklarını gidermenin yollarını arayacaktır. Uzun vadeli refinansman operasyonlarının (LTROs ) yanı sıra özel sektör varlıklarının satın alınmasının da gündeme gelebileceği tartışılmaktadır.

2014 yılına girildiğinde, Avrupa bankalarının sermaye yapılarını güçlendirmeye yönelik programı büyük oranda tamamladıkları gözlenmektedir. Ancak stres testi ve devreye giren Basel III sermaye yeterliliği kıstasları, bankacılık sektörünün plasman iştahını olumsuz yönde etkilemektedir. Bankalar, 2008 küresel krizi sürecinde kazandıkları deneyimlerin de ışığında, eskiye oranla çok daha muhafazakar politikalar tercih etmekte ve özel kesime kredi verme konusunda ağır davranmaktadırlar.

Türkiye ekonomisi 2013 yılını uluslararası gelişmelere uyum sürecinde geçirmiştir.
Uluslararası piyasalardaki dalgalanmaya rağmen, ülkemizde iktisadi faaliyetin hız kazandığı izlenmiştir. TÜİK verilerine göre, 2013’ün ilk dokuz ayında ekonomik faaliyetteki gelişme sürmüştür. GSYH, 2013 yılının birinci çeyreğinde %3, ikinci çeyreğinde %4,5 ve üçüncü çeyrekte %4,4 artmıştır. PMI endeksi, ekonomik faaliyetin yılın son çeyreğinde de güçlü seyrini sürdürdüğünü işaret etmektedir. Bu bulgulara göre yılsonu itibarıyla %4 olarak gerçekleştiği düşünülen GSYH büyümesinin sıkılaştırıcı para politikalarının ışığında 2014 yılında %2,2 seviyesinde gerçekleşeceği beklenmektedir.

2013 yılı Ekim ayı mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranı ise %9,9 düzeyindedir. Aynı oran Euro Bölgesi’nde %12,1 ve AB (28) ülkelerinde %10,9 düzeyindedir. Bu verilerin ışığında Türkiye’de işsizliğin 13 AB ülkesinden daha düşük olduğu gözlenmektedir.

Enflasyon, TCMB’nin %5 hedefinden uzakta ve yüksek seviyede seyretmektedir. 2004 yılından bu yana ortalama enflasyon %8 mertebesinde gerçekleşmiştir. Türk lirasında yakın zamanda yaşanan değer kaybının bir sonucu olarak 2014 yılında enflasyonun yüksek seyrini koruyarak %8 civarında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

2013 yılı Nisan ayında %6,1’e kadar gerileyen TÜFE, yılın geri kalan aylarında yükselme eğilimine girmiştir. Aralık 2013 itibarıyla TÜFE’deki artış %7,4’tür. Aynı dönemde ÜFE %6,97 olmuştur. Tüketici enflasyonunda, Türk lirasında gözlenen değer kaybı ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artış etkili olmuştur. Uluslararası petrol fiyatlarındaki artış ve Türk lirasında görülen değer kaybı enerji fiyatlarını artırırken, hizmet enflasyonunda da artışlar gözlenmiştir.

Ekonomik gündemdeki yerini koruyan cari açık 2013 yılsonunda, bir önceki yıla göre 16,5 milyar dolar artarak 65,4 milyar dolara yükselirken, parasal olmayan altın hariç cari işlemler açığı 983 milyon dolar azalarak 53,2 milyar dolara gerilemiştir. 2012 sonunda %6 olan cari açığın GSMH’ye oranı 2013 yılının sonunda %7,8 olmuştur. 2014 yılında iktisadi faaliyette beklenen yavaşlama ve altın ticaretindeki normalleşme, cari açığın GSMH’ye oranının %6 seviyesine gerilemesi beklenmektedir.

Bütçe disiplini ülkemiz makroekonomik yapısının en sağlam temellerinden biri olmayı sürdürmektedir. Bütçe açığının GSMH’ye oranı 2013 yılında, otoritenin belirlediği hedefin bir puan altında kalarak %1,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. Sıkı bütçe disiplinin devamını öngören Orta Vadeli Program, bütçe açığının GSMH’ye oranını 2016 yılına kadar %2'nin altında hedeflemektedir. Bunun bir sonucu olarak kamu borcunun GSMH’ye oranının gerileme trendini sürdürmesi yüksek bir olasılıktır.

TCMB, 2013 yılında gerek enflasyon göstergelerini gerekse de küresel belirsizliklerin yarattığı riskleri gözeten temkinli bir para politikası uygulamıştır. Bu doğrultuda hedefin üzerinde seyreden enflasyon göstergelerinin fiyatlama davranışları üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak amacıyla ek parasal sıkılaştırmalara gidilmiştir. Ağustos ayında gecelik borç verme faiz oranı %7,25’ten %7,75’e artırılarak faiz koridoru yukarı yönlü genişletilmiştir.

Son aylarda yaşanan döviz kuru oynaklığına bağlı olarak enflasyon göstergelerinin ve risk algısının bozulmaya başladığı gözlenmiştir. TCMB Para Politikası Kurulu, 28 Ocak 2014 tarihli toplantısında bu trendin fiyatlama üzerindeki etkilerini sınırlandırma hedefine yönelik politikaları kararlılıkla hayata geçirmeye devam edeceğini açıklamış ve bir hafta vadeli repo faiz oranını %4,5’ten %10’a, gecelik borç verme faiz oranını ise %7,75’ten %12’ye yükselttiğini ilan etmiştir.

Yukarıda özetlenenlerin ışığında, 2014 yılının daha düşük bir büyüme ile 2013’e benzer özelliklerde yaşanacağı düşünülmektedir. Dünya ekonomisi, Fed’in varlık alımlarına yönelik politikası kapsamında atacağı adımlara bağlı olarak, yeni bir yörüngeye çok yakın dururken, Türkiye ekonomisinin iç piyasa dinamiklerine dayandırılmış büyüme modelinden sapmaksızın cari açık ve enflasyonu dikkatlice takip edeceği öngörülmektedir.

Kredi büyümesi 2013 yılında devam etmiştir.
Ekonomik faaliyette yılın özellikle son yarısında yaşanan yavaşlamaya karşın Türk bankacılık sistemi sağlıklı gelişmesini sürdürmektedir. Sektörün aktif toplamı, 2013’ün on bir aylık döneminde %20,6 artarak 1.653 milyar TL’ye yükselmiştir. Risk iştahının azaldığı, dış ve iç piyasalarda faiz yükselişinin belirleyici olduğu 2013 yılı ikinci ve üçüncü çeyreklerinde mevduat ve genel olarak fonlama maliyetleri yükselmiştir. Ancak bu gelişmeler sektörün aktif yapısında olumsuz bir etki yaratmamıştır.

Sektörün toplam kredileri aynı dönemde 2012 yılsonuna göre %27,1 artarak 1.009 milyar TL’ye yükselmiştir. Takipteki alacaklar 2013 yılında artış eğilimini sürdürmüş; Kasım ayı itibariyle %23,3 oranında artarak 29,1 milyar TL düzeyine yükselmiştir. Kasım ayı itibarıyla bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu %15,6 ile %8’lik yasal sınır ve %12’lik hedef rasyonun üzerindedir. Sektör riskleri yönetebilecek güce sahip özkaynak yapısını başarıyla korumaktadır.

TEB, sağlıklı bilanço yapısını korumuş ve sektördeki konumunu geliştirmiştir.
Türk bankacılık sektörünün en itibarlı oyuncularından olan TEB, 2013 yılında;

vizyon, misyon, hedef ve stratejileri doğrultusunda ilerlemesini kararlılıkla sürdürmüş ve yılı başarılı bir performansla sonuçlandırmıştır.

2013 yılında iş kollarımızdaki altyapı ve şubeleşme çalışmalarımızı sürdürürken, daha etkin ve verimli bir organizasyon oluşturma konusunda adımlar atılmış bulunmaktadır. Bankamız, stratejik ortağı BNP Paribas ile ürettiği sinerjiyi geliştirmeye ve çeşitlendirmeye odaklanmış, müşterilerine dünyaya açılan bir hizmet kanalı sunmaya devam etmiştir. TEB, finansal iştirakleri ile olan işbirliğini de pekiştirmiş, geniş ve yaygın müşteri tabanına birbirini tamamlayan ürün ve hizmet bütünlüğü ile ulaşma imkanını kullanarak performansını güçlendirmiştir.

TEB, 2013 yılında sosyal sorumluluk odaklı çalışmalarına da hız vermiştir. Bankacılık sektörünün başarısı ve toplumun refahı için çok önem verdiğimiz finansal okuryazarlık çalışmalarımız başarıyla sürdürülmüş, TEB Aile Akademisi ile bir yılda 105 bin kişiye ulaşılmıştır. Bu tip projeleri sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal gelişme adına çok önemli bulduğumuzu ifade etmek isterim. TEB, bu alanlara sadece maddi değil aynı zamanda kalifiye yönetim ekiplerinin eğitmen olarak aktif katılımıyla da desteğini sürdürecektir.

2013 yılının TEB açısından önem taşıyan bir diğer gelişmesi, yönetim ekibinde yaşanan değişim olmuştur. 10 yıl süresince Genel Müdür olarak TEB’e hizmet eden Sayın Varol Civil bu görevi Sayın Ümit Leblebici’ye devretmiştir. Sayın Civil, bundan böyle engin deneyim ve bilgi birikimini daha stratejik bir seviyede, Yönetim Kurullarımızda bizimle paylaşıyor olacaklardır. Sayın Leblebici’ye ve Sayın Civil’e görevlerinde başarılar dilemek isterim. 

TEB, büyüyen ve çeşitlenen hizmet kanalları ile daha da güçlü bir banka olma yolunda stratejilerini başarı ile uygulamaktadır. Ürün ve müşteri portföylerini genişleterek sektördeki itibarlı konumumuzu daha çok sağlamlaştıracağız. TEB güçlü ortaklık yapısı ve özkaynaklarıyla büyümenin gerektirdiği yatırımları yapabilecek konumdadır. Bu gücünü esnek ve hızlı karar alma süreçleri ve profesyonel ekibinin yönetimsel yetkinlikleriyle pekiştiren TEB geleceğe güvenle bakmaktadır.

Hedeflerimizi birlikte gerçekleştireceğimiz yetkin ekibimiz, güçlü ortaklarımız ve güvenlerini esirgemeyen müşterilerimize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Saygılarımla,

Yavuz Canevi
Yönetim Kurulu Başkanı